Türk halk kültürü ve sosyal hayatı içinde Bektâşîlik anlayışının önemli bir yeri vardır. Bu anlayış zamanla gelişerek ve yaygınlaşarak Türk toplumunda kitleleri arkasından sürükleyen tasavvûfî bir akım haline gelmiş, zengin Türk sosyal hayatı ve tasavvûfî inanç iklimi içersinde önemli bir yere sahip olmuştur. Bektâşîlik Osmanlı zamanında popüler bir Türk tarîkâtı olma özelliğine sahiptir.
Erkân tarîkâtın kuralları, yasası durumunda olan ilkeler, törenler bütününe denir. Bu kurallar ve uygulamalar hakkında bilgi veren eserlere "erkânnâme" denir. Tasavvuf ıstılahında sûfilerin uydukları ve uyguladıkları kurallara "âdâb-ı sofiyye", tarikât ehlinin gözettiği ve dikkate aldığı kurallara "âdâb-ı tarikât" veya "âdâb ve erkân" denir. Tasavvufta zamana, mekana, muhataba, hâle ve makama göre bir takım âdâb vardır. Tasavvufî toplantılarda bulunanların uyması gereken edeb ve usûle "âdâb-ı sohbet", "âdâb-ı işret ve sohbet", Şeyhin dikkate alması gereken kâidelere de "âdâb-ı Şeyh", müridin tâbi olması lazım gelen kâidelere de "âdâb-ı mürid" denir."1 Sûfiler, bağlı bulundukları tarikâtın kurallarına uygun olarak yaşarlar. Bu kurallar bütünü o tarikâtin âdâb ve erkânını oluşturur. "Islâm mistiklerinin toplum içinde uygulamaları ile ilgili hususlar "âdâb-ı sûfiyye, erkânnâme yahut mi’yar-ı tarîkat" denilen eserlerle anlatılagelmiştir. "Âdâbu’l-müridîn, Irşâdü’l-müridîn, Âdâbu’s-seniyye, Sünen-i meşâyıhı Halvetiyye, Behçetü’s- seniyye, Dürretü’l-esrar ve Kenzü’l-feyz gibi sûfi literatürde örnekleri olan âdâb kitaplarında yer alan konular tasavvuf klasiklerinde de ele alınıp işlendiği gibi yine tasavvuf klasiği kabul edilen Risale-i Kuşeyrî, Keşfu’l-Mahcûb, el-Lumâ, Cevâmiü Âdâbi’s-Sûfiyye, Avârifü’l-Maarif, Taarruf gibi daha ziyade ıstılahât-ı sûfiyye veya Tabakât-ı sûfiyye denilen eserlerin bünyesinde de belli başlıklar altında kısmen veya geniş olarak ele alınmaktadır. Âdâba dair hususlar daha sonraki dönemlerde bilhassa Türk sûfileri tarafından mi’yar-ı tarikât, âdâb-ı tarikât, hurde-i tarikât, tarikâtnâme, usul-i tarikât, erkânnâme gibi isimlerle çeşitli manzum veya mensur eserlerde toplanmıştır. Tarikât pîrleri, sonra gelen müceddit, mürsit veya halifeler tarafından yazılan, yazdırılan veya derlettirilen bu gibi eserlerin, tasavvuf tarihi incelendiğinde sayı itibariyle hayli çok olduğu görülecektir."(2)
Türk Edebiyatında bu tarzda yazılmış bir çok eser bulunmaktadır. Eşrefoğlu Rûmî, Aziz Mahmud Hüdâî ve Bolulu Himmetin Tarîkatnâmeleri en çok bilinenlerdir. Gelenekle gelen bu kurallara uyma zorunluluğu vardır. Bu kurallar çok nadir değişikliklere uğrar. "Tasavvufta, önceki sûfiler tarafından tesis edilen kâideler, âdâb, erkân ve usûl yani yol ve yöntem büyük önem taşır. Bir müridin gelenekten gelen bu kurallara uymadan hedefine varması mümkün değildir ve usûle uymayan vusûlden mahrum kalır, denilir. Âdâb ve erkân dokunulmazlığı olan, değiştirilemez kurallardır. Âdâb ve erkân sapmaları önleyerek geleneğin devamını sağlar."(3)
Tarikât ulularınca konulan bu erkânın bozulmazlığı ile kurallar hemen hemen bütün tarikâtlarda aynıdır. "Erenler tarafından konmuş törelerin, terbiyeye dayanan geleneklerin bozulması, kan etmekten (dökmekten) beter görülmüş, kanlıya yer verilmiş de bu töreleri bozanlara, bu geleneklere uymayanlara yer verilmemiştir. "Yol" sözü, "âdâb ve erkân" denen törelerin, geleneklerin tümüne ad olmuştur."(4)
Tasavvufta terk-i edeb edepsizlik sayılmıştır. Tarikâtın âdâb ve erkânına uymak teşvik edilmiştir. Ibn-i Atâ; "Salihlerin âdâbını uygulayan hürmet, evliyanın âdâbını uygulayan Allah’a yakınlık, sıddıkların âdâbını uygulayan temâşâ, peygamberlerin âdâbını uygulayan üns ve inbisat makamına yaraşır hâle gelir, demiştir."(5)
Tasavvufta mürid katettiği her aşama için ayrı bir âdâba uymaktadır. Âdâbın zâhiri ve bâtınî iki çeşidi bulunmaktadır. Zahiri ve ser’î olan âdâb, tasavvufun temelini oluşturur. Bâtınî âdâb ise gönlün özellikleri ve hâlleriyle ilgili olan âdâbtır. Bu şekilde Bektâşî Âdâb ve Erkânıyla doğrudan ilgili olarak te’lif edilmiş on dört yazma eser tespit ettik. Eserlerden dokuz tanesi Hacıbektaş Ilçe Kütüphanesindedir. Tespit edebildiğimiz âdâb ve erkâna ait eserlere şu isimler verilmiştir: Âdâb ve Erkân-ı Bektâşîyye, Âdâb-ı Tarikât-ı Bektâsîyye, Bektaşî Inancına Ait Bir Risale, Bektâşî Tarîkâtine Ait Usûl, Âdâb, Âyinler Mecmuası, Bektâşî Tarîkâtinin Erkânı hakkında Risale, Erkân-ı Bektâşîyye Risalesi, Erkânı Bektâşîyyeye Aid Mecmua, Silsilenâme-i Tarîkâtnâme-i Bektâşîyye. Bektâşîliğin erkânının temelini genel anlamda "Dört Kapı Kırk Makam" oluşturur. Hacı Bektaş Velî tarafından oluşturulan bu sistemi Balım Sultan düzenlemiştir. Balım Sultan bir takım erkânları kurallara bağlayarak yazıya geçirmiştir. Tarîkatın erkânı, tarîkatın sistemini oluşturan düzeni sağlayan kurallardır. "Erkânnâmeler çeşitli toplumsal olaylar sırasında (doğum, ölüm, sünnet, evlenme, vb. gibi) kurum mensuplarının "nasip alma" (kuruma kabul edilme), "dervişlik, babalık, halifebabalık, dedebabalık" gibi görev alma durumlarında bireylerin görev ve yükümlülüklerini göstermenin yanı–sıra bazı akitleşme (söz verme)leri de içererek bireyin davranışlarına yön verecektir."(6)
Erkânnâmelerin muhtevasıyla ilgili olarak Gölpınarlı’nın tespitleri şu şekildedir:
"Bektâşîliğe giriş törenini anlatan, muayyen işlerin yapılmasında okunması adet olan tercemanları, çekilmesi icap eden gülbankları ihtiva eden ve "Erkânnâme" denen mecmuaların bazılarında, Şia-yı Imamiyye (Câferiyye) göre "Usûli’d-dîn, Furûu’d-dîn" denen inanç ve ibadet, bazı eksikleri olmakla beraber izah edilmekte "muhabbet meclisi"nden, "dem"den hiç bahsolunmamaktadır."(7)
Bektâşî tarikatında tarikatın pîri Hacı Bektaş Veli’dir. Tarikâtın alt yapısını o oluşturmuştur. Onun "Dört Kapı Kırk Makam" adıyla oluşturduğu bu sistem tarikâtın seyr-i sülûkudur. "Kaygusuz Abdâl Bektâşi erkânnâmesi üzerinde düzenlemeler yapar. Bektâşîliğin ilk erkânnâmesini yazan o olur. Böylece Bektâşî tarikâtının ilk tüzük yapıcısı Kaygusuz Abdâl’dır. Balım Sultan ise bu erkânnâmeyi sonradan geliştirmiştir ve kurumlaştırmıştır."(8)
Bugün Bektâşilerde geçerli olan erkânnâme Balım Sultan tarafından düzenlenen erkânnâmedir. Burada Balım Sultan önceki uygulamaları kaldırmamış sadece düzenleyerek tarikatın kurumlaşmasını sağlamıştır. Önceleri sözlü olarak aktarılan uygulamalar yazılı hale getirilmiştir. "Erkânnâmenin içeriğinde yer alan şekil ve uygulamaların hiç biri amaçsız değildir. Bu ritüeller sırasında yapılan her davranışın, kullanılan her sembolün simgelediği bir mana vardır. Belirli bir duruş biçimiyle ya da birkaç şeklin birarada sergilendiği bir davranış kalıbıyla ortaya konulan anlatım gerçekte sayfalarca bilgi içerdiği içerdiği halde, tek bir şekil ya da davranışa sığdırılmıştır."(9)
Bektaşîlik başlıca iki kola ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi Hacı Bektaş Veli’nin evli olduğunu kabul eden Çelebiler koludur. Bu anlayışa mensup olanlar kendilerini Hacı Bektaş Veli’nin soyundan kabul ederler. Bunlara "bel oğlu" adı verilir. Bu kol Anadolu’da yaygınlık kazanmıştır. Ikinci kol mensuplarına Babağân kolu denilir. Bunlar tarikat yoluyla Hacı Bektaş Veli’ye bağlı oldukları için "yol oğlu" adıyla anılırlar. Bu kola mensup olanlar Hacı Bektağ Velî’nin evlenmemiş-mücerred olduğunu kabul ederler. Mücerred Bektaşilik anlayışına göre tarîkâtte önemli görevleri olan kişiler şunlardır: "Dedebaba; tüm Dünya’daki Bektâşîlerin başıdır. Törenle seçilen Dedebaba ölene kadar bu görevde kalır. Halifebaba; Dedebabaya bağlı olarak çalışırlar. Sayıları en fazla onikidir. Babalar; Tarîkâtn eğitici kadrosudur. Muhipleri yetiştirmekle görevlidirler. Rehber; Tarîkâtla girenlere yol gösteren kişidir. Bektâşî tarîkâtinin en zor ve en uzun süreli olan kademesidir. Talib (muhib); Isteklilik süresini başarı ile bitiren adayın, ikrâr erkânı içinde biatının alınıp tarîkâta kabul edilmesine muhiplik denilir. Ikrâr verip nasip alan kişi artık taliptir. Istekli tarîkâta girmek isteyen kimseye denir."(10)
Bektâşî âdâb ve erkân mecmualarında tarikatla ilgili kavramlar ilgili ayet ve hadislerle açıklanır. Zaman zaman manzum bölümlerin de yer aldığı erkânnâmelerde yer yer edebî söyleyişler görülür. Ayrıca tarikatın ulularının şiir ve sözlerinden örnekler verilir. Zaman zaman diğer tasavvuf büyüklerinin sözleri de erkânnâmelerde yer alır. Bektâşî âdâb ve erkân mecmuaların muhtevasını örneklemek için iki ayrı erkânnâmeden seçtiğimiz metin örnekleri şunlardır:
Tâcın istivâsı ulvîdir. Süflîden ulvîye tebdîl olmadır: Tâcın kabası nokta-i hakîkattir, tevhîd noktasına ermektir ve birliğe işarettir: Kenarı iki âleme hükmetmektir. Ve lengeri Hâlıktan kesilmektir. Farzı muhabbettir, erenler sohbetidir. Sünneti hizmet erenlerdir. Kilidi müşkil halletmekdir. Canı, erenler hizmetine kâil olmaktır. Hayatı helal, pâk tutup erliğe gitmektir. Memâtı haram baştan indirip, halk eline girmektir. Ehli, aslı istiğfardır.
Vallâhü’l ganiyyü ve entümü’l-fukarâ(13) Fer’i, nisâdan ırak olmaktır. Kabasında külli şey’in hâlikun illâ vechehu, lehü’l-hükmü ve ileyhi türce’ûn(14) yazılmıştır: Ortasında Yâsîn ve’lkur’âni’l-hakîm.(15) Bir rivayette Allahü lâ ilâhe illa hüve’l-hayyü’l-kayyûm(16) yazılmıştır. Içerisinde lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah Aliyyün veliyyullah ve Mehdî-yi Emînullah. Bir rivayette senûrîhim âyâtinâ fi’l-âfâki ve fî enfüsihim(17) yazılmıştır ve taşrasında fe eynemâ tüvellû fesemme vechullah(18) yazılmıştır. Bir rivayette Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah Aliyyün veliyyüllah Mehdî-yi emînullah" ve ekinde senûrîhim âyâtina fi’l-âfâki ve fî en füsihim(19) Ve lâ ilâhe illa hû ve bir rivayette feeynemâ tüvellû fesemme vechullah"(20) yazılmıştır. Ve ardında Ve alleme’l-Âdeme’l-esmâe küllehê sümme aradahüm ale’l-melâiketi(21) yazılmıştır.
Tâc ikidir. Biri tâc-ı ârif ve biri tâc-ı câhildir. Tâc-ı ârif oldur ki sultân-ı enbiyaya eriştireler ve ispatın bile(ler). Tâc-ı câhil oldur ki Muhammed ve Ali’ye eriştirmeye ve ispatını bilmeye taklid ile giymiş olan(lar). Hırka suali ve cevabı: Hırkânın imânı sitâreliktir, kıblesi, pîrdir. Zâhîri, pîri anlamaktır. Bâtını, edeptir. Guslü, terktir. Namazı, ululuktur, ayrılıktır. Farzı, terk-i irâdettir, setrdir. Sünneti, muhabbettir ve özü, hakkına kanaattır. Ve bağlaması, hizmettir, kemâli, doğruluktur, eteği, dervişliktir, canı, irâdettir, icâzettir. Kilidi, tekbirdir; yani tarîkâttır, yakası uzletdir ve sırdır, taşrası nurdan bir ardır, içerisi sırdır.
Derviş kimdir? Derviş oldur ki varlığından yok ola, eğer cümle âlem garka var, hiç vecihle derdi olmaya. Hırkânın eteğinde yakasında ne yazılır? Yakasında yâ Sabûr, yâ Şekûr, yâ Kerîm, yâ Mecîd, eteğinde, yâ Vâhid, yâ Ehad, yâ Samed, yâ Ferd yazılır.
(1) Süleyman ULUDAĞ: Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Istanbul 1995, s. 18.
(2) Mustafa TATCI, Cemal KURNAZ: Tasavvufi Gelenekte Miyârlar ve Karabaş-ı Velî’nin Miyâr’ı, Ankara 2001,s. 15, 16.
(3) Süleyman ULUDAĞ: "Islâm Gelenek ve Yenileşme", ISAM Dergisi, Istanbul 1996, s. 69.
(4) Abdulbâkî GÖLPINARLI: Mevlevî Âdâb ve Erkânı, Istanbul 1963, s. 4.
(5) Süleyman ULUDAĞ: Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Istanbul 1995, s. 18.
(6) Belkıs TEMREN: Bektâşîliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu, Ankara 1995, s. 109.
(7) Abdulbaki GÖLPINARLI: "Bektaş (Hacı)" Abdulbaki Gölpınarlı (haz. Ali ALPARSLAN), Ankara 1996, s. 104.
(8) Belkıs TEMREN: a.g.e., s. 67.
(9) Belkıs TEMREN: a.g.e., s. 110.
(10) Haydar KAYA: Alevî Bektâşî Erkânı Evrâdı ve Edebiyatı, Istanbul 1996, s. 320, 322.
(11) Bektâşî Tarikatına Ait Usul Âdâb ve Ayinler Mecmuası (El Yazması Eser), Süleymaniye Kütüphanesi, H. 1284.
(12) Bu rakam ve harfler yazma eserlerin varak numaralarını göstermektedir.
(13) "Ganî ve müstağnî Allahtır, muhtaç olan sizlersiniz." Muhammed, 47/38.
(14) "O’nun vechi (zâtı) hariç her şey yok olacaktır. Hüküm O’nundur ve hepiniz O’nun huzuruna götürüleceksiniz." Kasas, 28/88.
(15) "Yâ sin, hikmetli Kur’ân’a and olsun." Yasin, 36/1, 2.
(16) "Allah o ilahtır ki kendisinden başka ilâh yoktur. O Hay’dır, Kayyûm’dur." Bakara, 2/255.
(17) "Biz ileride onlara delillerimizi gerek dış dünyada gerek kendi öz varlıklarında göstereceğiz." Fussilet, 41/53.
(18) "Hangi tarafa dönerseniz, orada Allaha itaat ve ibadet ciheti vardır." Bakara, 2/115.
(19) "Biz ileride onlara delillerimizi gerek dış dünyada gerek kendi öz varlıklarında göstereceğiz." Fussilet, 41/53.
(20) "Hangi tarafa dönerseniz, orada Allah’a itaat ve ibadet ciheti vardır." Bakara, 2/115.
(21) "Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Mütaakiben önce onları meleklere göstererek." Bakara, 2/31.