Hz. Fâtıma’nın vasiyeti
Esma'dan rivayet edilir; Fâtıma (a.s.) son nefesini vermek üzere iken Esma'ya şöyle dedi...
Esma'dan rivayet edilir; Fâtıma (a.s.) son nefesini vermek üzere iken Esma'ya şöyle dedi: "Resûlullah (s.a.v.) vefat ederken, Cebrail cennetten kâfur getirmişti. Resûlullah (s.a.v.) bu kâfuru üç kısma ayırdı; bir kısmını Kendisi için, bir kısmını Ali (a.s.) için ve bir kısmını da Benim için. Kâfur kırk dirhem ağırlığındaydı.
Ey Esma! Babamın falan yerde bulunan kâfurunun geri kalanını getir ve başımın ucuna koy."
Esma, kâfuru getirip başının ucuna koydu. Sonra namaz kılmak için abdest alırken Esma'ya şöyle dedi: "Sürdüğüm kokuyu getir. Namaz kılarken giydiğim elbiselerimi getir."
Sonra abdest aldı. Örtüyü üzerine serdi ve şöyle dedi: "Biraz bekle, sonra Beni çağır. Cevap verdiysem bir şey yok demektir. Ama cevap vermediysem, bil ki Babamın yanına gitmişim. O zaman hemen Ali'yi çağır."
Artık ölüm ânı iyice yaklaşınca, perde kalktı ve Fâtıma (a.s.) keskin bir bakış yöneltti ve şöyle dedi: "Cebrail'e selam olsun! Resûlullah'a (s.a.v.) selam olsun! Allah'ım Resûlü'nün (s.a.v.) yanına al! Allah'ım hoşnutluğuna, katına, yurduna, esenlik yurduna al!.."
Sonra şöyle dedi: "Şu gök halkının kervanıdır. Şu Cebrail, şu da Resûlullah'tır (s.a.v.). Bana sesleniyor: Kızım! Gel! Burada Seni karşılayacak şey Senin için daha hayırlıdır."
Gözlerini açtı ve şöyle dedi: "Ve aleyke's-selam, ey ruhları kabzeden! Acele et. Bana acı verme."
Ve ardından şöyle dedi: "Gelişim Sana olsun Rabbim, ateşe değil!"
Göz kapakları yumuldu, elleri yana düştü, ayakları boylu boyunca uzanıverdi. Esma seslendi, cevap vermedi. Yüzündeki örtüyü kaldırdı, Fâtıma (a.s.) hayattan ayrılmıştı.
Üzerine kapandı, bir yandan öpüyor, bir yandan da şöyle diyordu: "Ey Fâtıma! Baban Resûlullah'ın (s.a.v.) yanına gittiğin zaman Esma binti Ümeys'den selam söyle."
Hasan (a.s.) ve Hüseyin (a.s.) eve geldiklerinde annelerinin üzerinin örtülmüş olduğunu gördüler.
Dediler ki: "Annemiz bu saatte niçin uyuyor?"
Esma dedi ki: "Ey Resûlullah'ın (s.a.v.) oğulları! Anneniz uyumuyor. O bu dünyadan ayrıldı."
Hasan (a.s.) annesinin üzerine kapandı. Bir yandan öperken, bir yandan da şöyle dedi: "Anneciğim, ruhum bedenimden ayrılmadan bir kez daha Benimle konuş."
Hüseyin (a.s.) annesinin ayaklarını öpüyor ve şöyle diyordu: "Ben oğlun Hüseyin, kalbim çatlayıp ölmeden önce konuş benimle!"
Hz. Ali (a.s.), Fâtıma'nın (a.s.) yanına gelerek yüzündeki örtüyü kaldırdığında başucunda bir mektup gördü. Şöyle yazıyordu:
"Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla. Bu, Resûlullah'ın (s.a.v.) kızı Fâtıma'nın (a.s.) vasiyetidir. Fâtıma, Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in (s.a.v.) O'nun kulu ve elçisi, cennet ve cehennemin hak ve kıyametin kopmasında şüphe olmadığına ve Allah'ın, ölüleri dirilteceğine şehadet ediyor.
Ey Ali! Ben Peygamber'in (s.a.v.) kızı Fâtıma'yım. Allah-u Teâlâ dünya ve ahirette Seninle beraber olmam için Beni Seninle evlendirdi.
Sen diğerlerinden Bana daha lâyıksın; geceleyin Bana gusül ver, Beni kefenle, Bana namaz kıl, hiç kimseye haber vermeden Beni toprağa ver; Seni Allah'a ısmarlıyor ve çocuklarıma kıyamete dek selam gönderiyorum."
Hz. Fâtıma kaç yaşında vefat etmiştir?
Bu konuda değişik rivâyetler vardır.
Kuleynî'nin naklettiğine göre; Hz. Fâtıma (a.s.), Babasından sonra yetmiş beş gün yaşamıştır. Seyyid Murtaza da "Uyûnu'lMu'cizât" adlı eserinde bu tarihi kabul etmiştir.
Yetmiş gün ile ilgili bir rivâyet de İmam Sâdık'a (a.s.) aittir. Şöyle buyurmuştur: "Fâtıma (a.s.) Resûlullah'tan (s.a.v.) sonra yetmiş beş gün yaşadı."
İbn-i Şehrâşub'un naklettiğine göre yetmiş iki gündür.
Ebu'l-Ferec'in naklettiğine göre üç aydır.
"Mekâtilü't-Tâlibîn" adlı eserinde şöyle yazmaktadır: "Hz. Zehra'nın (a.s.) Resûlullah'tan (s.a.v.) sonra ne kadar yaşamış olduğunda ihtilaf vardır.
Fakat sekiz aydan fazla, kırk günden az olmadığında şüphe yoktur. Ancak sahih olan kavil, Ca'fer b. Muhammed'den (a.s.), Hz. Zehra'nın (a.s.) Resûlullah'tan (s.a.v.) sonra üç ay yaşadığına dair rivayet olan kavildir."
Bihâru'l-Envâr'da, iki ay ve sekiz ay yaşadığına dair rivâyetlere yer verilmiştir.
İmam Bâkır'ın (a.s.) nakline göre doksan beş gün yaşamıştır.
Yine Bihâru'l-Envâr'da, Hz. Fâtıma'nın (a.s.) cariyesi Fizze'den gelen bir rivâyete göre; Resûlullah'ın (s.a.v.) irtihalinden sonra kırk gün yaşamıştır.
İbn-i Şehrâşub, "Menâkıb" adlı eserinde, "Dört ay yaşamıştır" demektedir.
Keşfü'l-Ğumme'de, Hz. Fâtıma'nın (a.s.), Babasından sonra altı ay yaşadığı yer almaktadır.
Sünnî İbnu'l-Cevzî "Tezkiretü'l-Havâdis" adlı eserinde, Ca'fer b. Muhammed'den (a.s.) rivâyetle, "Fâtıma (a.s.) Babasından sonra yetmiş gün yaşadı" demektedir. (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)
Hz. Fatıma Ana sırrı
Hz. Fatıma'tüz Zehra anamızın şehadet günlerindeyiz. Allah şefaatlerinden ve nurundan ayırmasın...
O, Hz. Peygamberin kadın haliydi…
Hz. Aişe annemiz şöyle nakleder:
"Ben, Fatıma kadar konuşma ve sohbetinde Resûlullah'a (s.a.a) benzeyen birisini daha görmedim. Fatıma, Resûlullah'ın bulunduğu yere geldiğinde, Peygamber ona hoş geldin der, (sonra) yerinden kalkıp Fatıma'ya doğru gider; elinden tutup öper ve kendi yerinde oturturdu."
Hz. Peygamber ve Fatıma anamız arasındaki ilgi, alaka, incelik ve muhabbet hiç kimse arasında görülmemiştir. "Fatıma'mdan daima cennet kokusu alırım" diyen Hz. Peygamberin evden çıkarken en son gördüğü ve eve girerken de ilk gördüğü kişi Fatıma anamızdı. Çocukluğundan beri adeta bir gölge gibi Resûlullah'ı madden ve manen takip eden Hz. Fatıma, Hz. Peygamberin aşkı ve sevgisini doruk noktada yaşayanlardandı…
Hz. Peygamber her daim ellerini ellerinin arasına alacak, önce elinin içini sonra da dışını öpecekti. Bulunduğu yere Fatıma teşrif ettiklerinde her zaman ayağa kalkacak, yerini ona verecekti. O, babasının annesiydi. Hz. Peygamber annelere gösterilen saygı ve ihtiramı her zaman mübarek kızları Fatıma'ya göstermiş ve saygıda birbirlerine gösterdikleri ihtiram âlemde görülmemiş ve herkesi kıskandıran bir güzellikteydi…
Hz. Peygamberin tabirlerine ve betimlemelerine bakar mısınız sevgili okurlar: "Kızım Fatıma (s.a) geçmiş gelecek bütün kadınlardan üstündür. O, vücudumun bir parçasıdır, gözümün nuru ve kalbimin meyvesidir. O, benim ruhumdur. O, insanlardan olan bir huridir. Rabbinin huzurunda ibadete durduğunda yıldızların yer ehli için parladığı gibi, onun nuru da gökteki melekler için parlar ve yüce Allah meleklerine şöyle hitap eder.
- Ey melekler, bakın benim kulum Fatıma'ya; o benim huzurumda durmuştur, korkudan titriyor; kalbiyle benim ibadetime yönelmiştir. Sizleri şahit kılıyorum ki, ben onun takipçilerini ateşten koruyacağım."
O, Resûlullah'ın gözünün nuru, kalbinin meyvesi, vücudunun bir parçası ve bütün gelmiş geçmiş kadınların en üstünü idi.
Hz. Fatıma anamız Rabbimize ve Resûlullah'a açılan gönül kapısının adıdır. O, Fahr-i Kâinat Efendimizdeki manevi sırların manaya aktarım noktasıdır. Hz. Ali nasıl ilmin kapısı ise, Hz. Fâtıma da gönlün kapısıdır.
Hz. Fâtıma'dan vize almayan, O'nun gönlüne giremeyen gönül ehli olamaz ve imanın tadını alamaz; hiç kimse sevemez, hiç kimse merhamet edemez, hiç kimse şefkat gösteremez. Bütün şefkatlerin, merhametlerin, cömertliğin, infakın, ibadetin, itaatin sırrı, Hz. Fatıma'dan geçer. Hz. Peygamberin gönlüne geçiş kapısı Fatıma anamızın gönlüdür.
Peygamber Efendimizin sırrının evrene yansıdığı nokta, Fatıma anamızın gönlüdür. İki Cihan Serveri; "Allah kendisini bende, ben de kendimi Fatıma'da seyrettim" buyurmaktadır.
O, bitmezlik ve sonsuzluk sırrıdır… Bolluk bereketin menbaı, Kevser'dir…
Kevser sûresinde şöyle buyrulmaktadır: "Biz sana Kevser'i, (Fatıma) verdik; öyleyse namaz kıl, kurban kes"… Fatıma annemizin bir sırrı da Kevser sırrıdır. Kevser, Hz. Fatıma annemizdir. Çünkü Kevser, ebter'in zıddıdır. Ebter güdük, soyu kesik demektir. Kevser, ebterin zıddıdır. Ebterin zıddı Hz. Fatıma'dır. Bitmezlik, sonsuzluk, bolluk, bereket, hikmet, rahmet deryasıdır Hz. Fatıma anamız…
Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'i Allah'ın öz nurundan yarattığı ve sevilmesini farz kıldığı özel seçilmişlerdir. İman onları sevmekten başka hiçbir şey değildir… İmanın sırrı, tadı, zevki ve neşesi Ehl-i Beyt'i sevmektir…
Peygamberimiz (s.a.a) 23 yıllık yaptığı davetine karşılık bizden istediği Ehl-i Beyt'ine sevgi ve bağlılığımızdır. "Ey Muhammed! İnsanlara de ki: Size getirmiş olduğum bu davetime karşılık bir ücret istemiyorum. Yalnızca yakınlarıma (Ehl-i Beyt'ime) sevgi ve bağlılığınızı istiyorum." (Şura, 23)
İbni Abbas'tan naklediliyor: "Ümmü Seleme şöyle dedi:
- Resûlullah ile evlendiğimde kızının eğitimini ben üstlendim, ancak Allah'a yeminler olsun ki, Fatıma (s.a) benden daha edepli ve her şeyi çok daha iyi bilendi.
Ammar'dan nakledilen bir hadiste şöyle geçmektedir: "Bir gün Hz. Fatıma, Hz. Ali'ye şöyle buyurdu:
- Gel sana geçmişte olup bitenleri, şu anda yaşananları ve kıyamete kadar neler olacak hepsini anlatayım.
Bu hadisten açıkça Hz. Zehra'ya (s.a) Allah tarafından büyük bir bilginin verildiği anlaşılmaktadır. Öyle ki bazı rivayetlerden bizzat Cebrail'in bunları Hz. Zehra'ya (s.a) anlattığı nakledilmiştir. Hz. Ali de (a.s) bu bilgileri kâğıda dökerdi, İslam literatüründe bu kitabın adı "Fatıma Mushafı" olarak tanınmaktadır. Böylece o yüce hanımın faziletlerinden biri de "muhaddise" olmasıdır. O, tüm inceliklerine dek Kur'an'ı anlayan, bilen, yaşayan ilk müfessirdir. İlmin ve gönlün kapısıdır. Kur'an'ın özündeki enfüsi sırların anlaşılması akılla fikirle değil, ancak gönül kanalıyla yapılacak bütün esrarlı yorumların merkezi Hz. Fâtıma'dır.
Allah, Fâtıma sırrında bizlere imanın tadını yaşatsın, O'nun nuru ile bizleri bezesin inşallah… Çünkü Fahr-i Kainat'a çıkış kapısı ve O'ndan Allah'a varış kapısının yolu Fatıma gönlüdür. Hz. Fatıma ve Ehl-i Beyt gönlünde mekân kurmadıkça hiç kimse Resûlullah'a dolayısıyla Allah'a gitmesi, mümkün değildir.
Duamız büyüklerin duası olsun:
Allah'ım! Efendimiz Hz. Muhammed'e ve O'nun âline; gece ile gündüzün birbirini izlediği, sabah ile akşamın birbirini takip ettiği, gece ve gündüz art arda gelip durduğu ve iki kardeş yıldızın (Kutup yıldızı ve arkadaşı) karşılıklı doğdukları müddetçe salât eyle! O'nun ve Ehl-i Beyt'inin ruhlarına tahiyye ve selâmlarımızı ulaştır! Haşir ve karar gününe kadar O'na ve Ehl-i Beyt'ine merhamet ve bereket ihsan eyle ve çok çok selâm eyle!
Cennet gülü Hz. Fatıma
Cennet kadınlarının hanımefendisi Allah Resulünün kızı Hz. Fatıma'dır.
Erkek evladı olmayan Hz. Peygamber'in soyu O'ndan devam etmektedir.
Hatib-i Bağdadi, Hz. Aişe'den şöyle rivayet eder: "Ben Resulullah'a (sav) 'Neden Fatıma geldiğinde O'nu öpüyorsun' dedim. Resulullah, 'Ey Aişe, Ben Miraca götürüldüğüm gece, Cebrail Beni cennete götürdü ve orada Bana bir elma verdi. Ben onu yedim, o Benim sülbümde nutfeye dönüştü.
Yeryüzüne indiğimde Hatice ile bir araya geldim. İşte Fatıma o nutfeden dünyaya geldi. O, insan şeklinde olan bir huridir. Cenneti arzu ettiğim vakit onu öpüyorum" buyurdu.
Cennet gülü Hz. Fatıma'nın doğumu sırasında Cenab-ı Hak, Hz. Hatice'ye yardımcı olması için insanlık tarihinin dört büyük kadınını ona yardıma göndermiştir.
"Ey Hatice! Biz Rabbin tarafından sana gönderilmiş elçileriz. Biz senin kardeşleriniz. Ben Sare, bu da Mezahim kızı Asiye'dir. O senin cennetteki arkadaşındır. Bu da İmran kızı Meryem'dir. Bu ise Musa b. İmran'ın kız kardeşi Gülsüm'dür. Senin doğum esnasında çekeceğin zorlukları hafifletmek için Allah bizi sana gönderdi."
Doğduğunda şehadet getiren Hz. Fatıma, bu hanımlara isimleri ile selam vermiştir.
Hz. Fatıma'nın ilk çocukluk çağı diyebileceğimiz yıllarında hatırında, babasının, annesinin ve akrabalarının inançları uğruna her şeye katlandıkları anlar kalmıştır.
Babası Resulullah'ın yanında O'ndan öğrendiği ilk şey, İslam'ın yayılması için her şeyini feda edilebileceği düşüncesiydi. Bu düşünce babasından O'na da aynen geçmiştir.
Hz. Muhammed'i ve babasının vefatının hemen ardından çıkan hilafet tartışmalarında eşi Hz. Ali'yi hiç yalnız bırakmamıştır. İslam'ın en önemli savunucusu olmuş ve Kuran'da ve sünnet mecrasından çıkarılmak istenen din üzerine oynanan oyunlara karşı tek başına mücadele etmeyi bilmiştir.
Hz. Fatıma, dini gerçek manada sindirmiş ve hayatına doruk noktada geçirmiş büyük bir kadındır.
Ümmü Seleme annemizden şöyle bir rivayet vardır: "Resulullah'ın kızı Fatıma, insanlar içinde yüz ve sima olarak Resulullah'a en çok benzeyen kimseydi. Hz. Peygamber yolculuğa çıktığında, ailesinden en son görüştüğü kimse Fatıma idi ve yolculuktan döndüğünde ilk uğradığı kimse Fatıma idi."
İslam Peygamberi, Hz. Fatıma için şöyle buyurur: "Kızım Fatıma, her iki cihan kadınlarının hanımefendisidir.
Fatıma bedenimin parçasıdır. Gözlerimin nurudur. Kalbimin meyvesidir. Benim ruhum ve canımdır. Fatıma, insan şeklinde bir huridir."
Allah Resulü, Hz. Fatıma'nın dünyaya meyline her zaman engel olmuştur. Bir gün Hz. Peygamber'e halini anlatarak ev işleri için O'ndan bir yardımcı istedi.
Resulullah, "Ey Fatıma! Beni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, şu an mescidde yiyecek yemekleri ve giyecek elbiseleri olmayan dört yüz tane adam bulunuyor. Sevabın senden alınıp, yardımcıya gitmesini istemiyorum. Kıyamet günü Ali b. Talib'in, hakkını senden talep ederek Allah'ın huzurunda senden davacı olmasından korkuyorum."
Sonra Peygamber O'na tesbih namazını/duasını öğretti.
Bunun üzerine Fatıma'ya, Hz. Ali şöyle der: "Sen Resulullah'tan dünya malını istemek için gittin, Allah bize ahiret sevabı verdi."
Hz. Peygamber'e, "Ya Resulullah! Fatıma sadece kendi asrının mı üstünüdür?" dediklerinde şöyle buyurdular:
"Kendi asrının üstünü olan Meryem'dir. Kızım Fatıma gelmiş ve gelecek kadınların en üstünüdür."
Gelmiş ve gelecek kadınların en üstünü Hz. Fatıma
Cenab-ı Hakk'ın sevdiği, seçtiği ve temizliklerine şahit olduğu Ehl-i Beyt beş kişiden oluşur. Hz. Peygamber, Hz. Fatıma Annemiz, İmam Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin. Sünni dünyanın Ehl-i Beyt ile tanışmasına vesile olmamızı sağlayan Cenab-ı Hakk'a sonsuz şükürler olsun.
Ehl-i Beyt, İslam'ın yaşanan hali ise, bu halkanın tek kadın neferi Hz. Fatıma (as) Annemiz bizce temeldir. Hz. Hüseyin'in soyundan gelen pak ve masum imamların annesidir. Hz. Peygamber'in buyurduğu şekliyle o, gelmiş ve gelecek kadınların en üstünüdür.
Hz. Fatıma, ahireti dünyaya tercih etmenin canlı örneğidir. Attığı her adımda Allah'ın rızasını arayan bir aşıktır.
Resulullah'ın döneminde ve rihletinden sonra İslam'ı anlatma ve muhafaza rolünü üstlenen büyük mürşidedir.
Sünni dünya Hz. Fatıma Annemizin karşısına Hz. Aişe Validemizi çıkarmaya çalışsa da, Hz. Aişe Validemizden gelen hadislerde Hz. Fatıma'nın Resulullah'ın nazarındaki yeri belirtilmektedir.
Hakim, Hz. Aişe'den rivayet ediyor: "Ben, Fatıma kadar konuşmasında ve sohbetinde Resulullah'a benzeyen birisini görmedim. Fatıma, Resulullah'ın bulunduğu yere geldiğinde, Peygamber ona 'hoş geldin' der, sonra yerinden kalkıp Fatıma'ya doğru gider; elinden tutup öper ve kendi yerinde oturturdu."
Hz. Fatıma, Peygamber'den bir parçadır.
Hz. Fatıma'nın (as) yanlarında olmadıkları bir an Resulullah (sav) Hz. Ali (as)'ye sırasıyla; Allah'ı, Resulünü, Fatıma'yı ve çocuklarını sevip sevmediğini sordu. İmam Ali (as) hepsine 'evet' cevabını verdi. Resulullah (sav): "Ya Ali (as), gönül bir tane, sevgi ise dört. Bir kalbe bu kadar sevgi nasıl sığıyor?" diye sordu. Hz. Ali (as) cevap veremedi ve Resulullah'ın (sav) yanından ayrıldı.
Hz. Fatıma (as) eşini üzgün görünce sebebini sordu. O da durumu ona anlattı. Üstün bir zekaya sahip olan Hz. Fatıma (as) gülümseyerek: "Ey Ali, babamın yanına git ve bu soruyu, "Ey Allah'ın Resulü (sav), sağ-sol, ön-arka diye insanın yönleri vardır. Kalbin de böyle cihetleri vardır.
İşte ben Yüce Allah'ı, aklım ve imanımla; sizi ruhum ve imanımla; Fatıma'yı insani nefsimle; çocuklarımı da babalık şefkatimle severim" diye cevaplandır.
Hz. Ali sevinçle kalkarak Resulullah'ın (sav) yanına gitti ve aynı şekilde sorusunu cevaplandırdı. Resulullah (sav) bu sözlerin Hz. Fatıma'dan (as) olduğunu anladı. Ve tebessüm ederek:
"Ey Ali! Bu sözler senin değil ancak Peygamber ağacının dalından derilmiş bir meyvedir" buyurdu. 3 yıllık boykot döneminde yaşının küçük olmasına rağmen babasının yanından ayrılmamış, Mekke'den Medine'ye gizli hicret sırasında o da babasının ardından Hz. Ali ile beraber Peygamber'in yanına giderek O'nun hizmetine Medine'de devam etmiştir.
Hendek kazımı sırasında 3 gündür bir lokma ekmek yemeyen babasını doyuran Hz. Fatıma'dır.
Uhud Savaşında babasının mübarek dişi kırıldığında yüzündeki kanları silen ve "Resulullah'ın (sav) yüzünü kanatanlara Allah'ın gazabı daha da arttı" diyerek müşriklere öfkesini haykıran Hz. Fatıma'dır.
Hz. Fatıma babası döneminde İslam'ı kadınlara anlatan bir mürşidedir