PEYGAMBERİMİZ VE 12 İMAM EFENDİLERİMİZ - 2 -
Canibim.Com

PEYGAMBERİMİZ VE 12 İMAM EFENDİLERİMİZ - 2 - - Canibim.Com

İmam Muhammed Bâkır

Nasp edilmiş imamların beşincisi İmam Muhammed bin Ali'dir. En bilinen lakabı Bakır'dır. Bakır, 'ilmi yaran' manasına gelmektedir. Onun dönemine kadar büyük baskılar altında gizlice yayılan Ehl-i Beyt ilmi onunla geniş kitlelere ulaşmış ve büyük Ehl-i Beyt mektebi tam manasıyla inşa edilmiştir.

İmam Muhammed, ceddi Resulullah'ın selamına mazhar olmuş büyük bir imamdır.

"İbn Medine'den şöyle aktarılır: "Bakır, daha küçük yaşta iken Cabir, onun yanına gelerek, Resulullah (sav) sana selam söyledi" dedi.

Cabir'e: "Bu nasıl oldu?" diye soruldu. Dedi ki: "Resulullah'ın (sav) yanında oturuyordum. Kucağında Hüseyin (as) vardı ve O'nunla oynuyordu. Buyurdu ki: Ey Cabir! Onun bir oğlu dünyaya gelecek, adı Ali olacak. Kıyamet günü bir münadi şöyle seslenecek: Seyyidü'l Abidin dendiği zaman (ibadet edenlerin efendisi) onun oğlu kalkacak. Sonra onun Muhammed adında bir oğlu olacak. Onu gördüğün zaman, ey Cabir, ona benden selam söyle."

İmam Muhammed bin Ali'nin hayatı babası İmam Zeynelabidin dönemine göre baskıların daha az görüldüğü bir yumuşama devridir.

Özellikle Halife Ömer b. Abdülaziz, imama hürmet etmiştir.

Malum, Resulullah'ın Hz. Fatıma'ya hediye ettiği Fedek Hurmalığı Ehl-i Beyt soyundan alınmıştı. Ömer bin Abdülaziz, bu araziyi Muhammed Bakır'a geri vermiştir.

Ancak halife Ömer bin Abdülaziz öldüğünde, nasp edilmiş imameti ehline vermediği için İmam Bakır onun hakkında, "Yer ehli ona ağlıyor ama gök ehli ona lanet ediyor" buyuracaktır.

Hadis yazılımının da tekrar başladığı Ömer bin Abdülaziz dönemde İmam Muhammed Bakır ve yarenlerinin topladığı hadisler temel olmuştur.

Geçici rahatlamalar olsa da hilafet ile iktidarın birbirinden ayrıldığı her dönem, iktidarı elinde tutanların Ehl-i Beyt soyundan bu makamı kaçırma oyunlarıyla geçmiştir. Ümmeti Ehl-i Beyt'e karşı kışkırtma, Ehl-i Beyt sevenlerini kılıçtan geçirme ve Ehl-i Beyt'i küçük düşürme gayretleri bu süreçte de sona ermemiştir.

Halife Abdülmelik döneminde Haccac b. Yusuf'un yaptığı katliamları tarih kitapları 'kanla' yazmaktadır. Haccac, Emeviler'in emrine girdikten sonra Abdülmelik bin Mervan'ın sözüyle Hz. Ali soyundan gelen hanımını boşamıştır.

Hz. Peygamber'e en ufak bir saygısı olmayan Haccac, Resulullah'ın kabrini ziyaret eden insanların Abdülmelik'in sarayını ziyaret etmeleri gerektiğini söyleyecek kadar dinden uzaktır.

Haccac, açıkça İmam Ali'ye lanet okur ve okunmasına da zorlardı.

Halife Abdülmelik hilafetini sağlamlaştırmak için İmam Muhammed Bakır'ın tutuklanmasına karar vermiş, fakat daha sonra vazgeçmiştir. Yine onun halifeliği döneminde Roma İmparatorluğu ile Emeviler arasında çıkan anlaşmazlıktan sonra İmam Bakır'ın tavsiyelerini alarak ilk İslam akçesi basılmıştır.

Kısaca İmam Bakır dönemi, ilmin ve aklın Ehl-i Beyt soyunda gelen imamlardan yayıldığının halifelerce de kabul edildiği bir süreçtir.

Büyük bir Ehl-i Beyt hadis külliyatı oluşturan İmam Muhammed Bakır, imametin gerçek sahipleri ve nasp edilmiş imamın önemi hakkında hadisler rivayet etmiştir. Üstelik nasp edilmiş imamın vazifesi hakkında aşağıdaki hadiste ayetinde delil olması, Cenab-ı Hakk'ın imamlara verdiği vazifenin ve değerin göstergesidir: "Cabir, Ebu Cafer'den (İmam Bakır) şöyle rivayet etmiştir: Her insan topluluğunu imamıyla çağırdığımız gün (İsra 71) ayeti nazil olunca, Müslümanlar dediler ki: Ya Resulullah (sav)! Sen bütün insanların imamı değil misin?"

Resulullah (sav) buyurdu ki: "Ben Allah tarafından bütün insanlara gönderilmiş bir elçiyim ancak benden sonra Allah tarafından benim Ehl-i Beyt'imden insanlara imamlar gönderilecektir.

Bunlar, insanlar arasında ortaya çıkacaklar. İnsanlar tarafından yalanlanacaklar. Küfrün ve sapıklığın önderleri ve onların taraftarları, onlara haksızlık edeceklerdir. 

Kim Ehl-i Beyt imamlarını veli edinirse, onlara tabi olursa, onları doğrularsa o Bendendir. Benimle beraberdir ve Benimle karşılaşacaktır. Haberiniz olsun! Kim onlara haksızlık etse, onları yalanlasa o Benden değildir, Benimle beraber olamaz ve Ben ondan beriyim."

İmam Bakır, iman konusunun kalbi bir mesele olduğunu ve İslam esaslarından ayrı tutulması gerektiğini buyurur. İslam zahirdir ancak iman kalbidir.

Bu açıklamaları kendisine sorulan Hucurat suresinin 14. ayetinin tefsirinde beyan etmiştir.

Humran bin A'yen şöyle rivayet eder: "Ebu Cafer'in (İmam Bakır) şöyle dediğini duydum:

İman kalpte yerleşen inançtır, kulu Allah'a yöneltir. Allah'a itaat etmek ve emrine teslim etmek şeklindeki amel ise onu doğrular. İslam zahiri söz ve fiillerden ibarettir. İnsanlar bütün gurupları ile bu zahiri durum üzeredirler. Onunla bir kişinin kanı dokunulmazlık kazanır, Müslüman bir kadınla evlenmek caiz olur.

Toplum namaz, zekât, oruç ve hac üzerinde ittifak ettiler. Bununla küfürden çıkıp, imana girdiler.

İslam imana ortak değildir. Buna karşılık iman İslam'a ortaktır. Bu ikisi söz ve fiilde birleşirler. Tıpkı Kabe'nin mescidde olması, buna karşılık mescidin Kabe'de olmaması gibi...

İman İslam'a ortaktır ama İslam imana ortak değildir. Allah şöyle buyurmuştur: Arabiler, inandık dediler. De ki, 'siz iman etmediniz ama İslam olduk' deyin. Henüz iman kalplerinize girmedi (Hucurat, 14). Bu hususta Allah'ın sözü en doğru kanıttır."

Kendinden binlerce hadis nakledilen büyük imam İmam Bakır, babası İmam Zeynelabidin gibi koltuk sevdası peşinde olanların hırsları yüzünden zehirlenerek şehit edilmiştir. Mübarek kabri Medine'de Baki mezarlığındadır. Allah şefaatlerinden ayırmasın.

 

 

 

 

 

İmam Ca'fer (a.s.)

İmam Muhammed bin Ali'den yani İmam Muhammed Bâkır'dan sonra nasp edilmiş altıncı imam, İmam Ca'fer'dir. Emeviler'in yıkılıp Abbasilerin kurulma dönemine denk gelen imameti, tıpkı ceddi İmam Ali, dedesi İmam Hasan gibi halifeliğin teklifle kendine sunulması hadisesiyle karşılaştı. 

Ancak yarenlerinden değil de dindar gözüken ve Ehl-i Beyt'i kullanmak isteyen Abbasilerin oyununa gelmeyerek onlardan gelen halifelik teklifini yakmıştır.

Hilafetin Allah tarafından kendisine verildiği nasbedilmiş İmam Ca'fer dönemi, babası henüz hayattayken başlattığı Ehl-i Beyt mektebini bir üniversite haline getirildiği üstün ilim çağıdır. Malum, Ehl-i Beyt mektebinin hadis yazan ilk âlimi İmam Ali'dir. Esasen Hz. Ali'nin, ilmi yazıya geçirmesi bizzat Resûlullah'ın emriyledir.

İmam Muhammed Bâkır'dan babaları kanalıyla şöyle rivayet edilir: "Resûlullah (sav) Ali'ye: 'Sana söylediklerimi yaz' buyurdu. Ali, 'Ya Resûlullah (sav) unutmamdan mı endişe ediyorsunuz?' diye sordu.

Resûlullah (sav): 'Hayır, unutmandan endişe etmiyorum çünkü Ben Allah'tan senin hafızanı güçlendirmesini ve senin unutmamanı istedim. Bunları ortakların için yaz' buyurdu. Bunun üzerine Ali, 'Ya Resûlallah (sav), ortaklarım kimlerdir diye sordu?'

Peygamber buyurdu ki: 'Ortakların senin evlatlarından olan imamlardır. Allah onlar sebebiyle ümmetime yağmur yağdırır, onların sebebiyle duaları kabul olur. Allah onların sebebiyle belaları giderir ve onların sebebiyle gökten rahmet iner.' Ve Hasan'ı işaret ederek, 'bu onların birincisidir' dedi. Ardından Hüseyin'i işaret ederek, 'imamlar bunun evlatlarındandır' buyurdu."

Şii dünyanın hadis kaynakları olarak bilinen Camia, Cifr, Hz. Ali'nin Mushafı ve Hz. Fâtıma'nın Mushafı olarak bilinen kaynak eserler bu şekilde meydana gelmiştir.

Bunlar Ehl-i Beyt'in ilk temel hadis kaynaklarıdır.

İmam Ca'fer'e biri gelerek dedi ki, "Ey Resûlullah'ın oğlu! Resûlullah kendi zamanında gerekli olan her şeyi halka iletti mi?"

İmam, "Evet, kıyamet gününe kadar muhtaç oldukları her şeyi kendilerine iletti" dedi.

Adam, "Onlardan zayi oldu mu hiç" diye sordu.

İmam Ca'fer, "Hayır, onlar Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'inin yanında mevcuttur" buyurdu.

Bu hadis külliyatı, bir imamdan diğerine bir sandık içinde nakledilmiş emanetlerdir.

Camia için İmam Muhammed Bakır (as) şöyle buyurdu:

"Bizim yanımızda Ali'nin kitaplarından yetmiş arşın uzunluğunda bir sahife var, biz bu sahife de yazılı olanları izler ve onun sınırlarında dışarı çıkmayız. İmam, 'Ali, bu sahife de bütün ilimleri, yargı ve mirasla ilgili her şeyi yazmıştır.' 

Cifr kitabı için İmam Cafer Sâdık şöyle dedi: "Bizim yanımızda kenarlarına kadar dolan öküz derisi üzerine yazılmış olan Cifr kitabı var. Bu kitap geçmişte vuku bulan ve kıyamete kadar gelecekte vuku bulacak olayları içermektedir." Hz. Ali'nin (as) Mushafı konusunda İmam Ca'fer Sâdık (as) şöyle diyor:

"Resûlullah (sav) Ali'ye dedi ki, 'Ey Ali! Kur'an yatağımın arkasında Mushaf'ta, ipek levhalarda ve kâğıtlarda yazılıdır. Yahudilerin Tevrat'ı kaybetmeleri gibi onları kaybetmeyin. Bunun üzerine Ali onları sarı bir örtü içine koyup topladı."

Bu Mushaf'ta sureler nüzul sebebine göre, ayetler hiçbir değişikliğe uğramadan, Peygamber'in imlası, Hz. Ali'nin hattı ile yazılmıştır. Ayetlerin indirilmesinin nedeni, nerede, ne zaman, ne maksatla olduğu, ayetten kimlerin kastedildiği, bütün özellikleri ile zikredilmiştir.

Hz. Fâtıma'nın (as) Mushafı için Hammad b. Zeyd, İmam Cafer'den şöyle nakleder: "Allah-u Teâlâ Peygamber'inin ruhunu aldığı zaman, o hazretin vefatından dolayı, zorluğunu Allah'tan başka kimsenin bilmediği bir üzüntü ve keder sardı. Bu nedenle Allah onunla konuşup üzüntüsünü gidermesi için bir melek gönderdi. Fâtıma bunu Ali'ye bildirdi. Ali de ondan tüm duyduklarını yazdı. Böylece Hz. Fâtıma'nın Mushafı oluştu. Onda gelecek ile ilgili haberler vardır."

Yani bir sandık içinde bir imamdan diğerine geçen emanetler henüz Resûlullah (sav) hayatta iken kendinden duyularak yazılmaya başlanan bu hadislerdir. 

Şii dünyasından hadisler direk Resûlullah'a (sav) ve Hz. Ali'ye (as) dayandığı için bir rivayet zincirine gerek yoktur. Sahih olmaları dayandıkları kaynaktandır.

İmamların hepsi de bu hadis külliyatına göre hüküm vermiştir.

Şia hadis külliyatı, imamlara sorulan sorular karşısında bu hadislerle verilen cevapları yazmıştır.

İmam Cafer Efendimiz döneminde İmam'ın ashabı direk Hz. Resûlullah'tan gelen bu hadislerin yazımına ve derlenmesine büyük önem vermiştir. Öyle ki, bugün bilinen 400 eser telif edilmiştir.

İmam Cafer'den Ehl-i Sünnet dünyasının ileri gelen âlimleri de hadis rivayetinde bulunmuştur.

İbn-i Şehraşub, 'Menakıb-u Ali b. Ebi Tâlib' adlı kitabınca Ebu Nuaym'ın 'El Hilye' kitabından naklen şunu yazmaktadır: "Ömer b. Mıkdam demiştir ki, içinde İmam Sâdık'ın sözü bulunmayan bir fıkıh, hadis, nasihat ve hikmet gibi alanlarda yazılmış tek bir kitap yoktur. Bu eserlerin tamamı, Cafer-i Sadık şöyle buyurmuştur diye başlar. Bunu Ehl-i Sünnet'in önde gelen tefsircilerinden olan Nakkaş, Salebi, Kuşeyri ve Kazvini kendi tefsirlerinde nakletmişlerdir."

Yine İbn-i Şehraşub, İmam Malik, İmam Şafii, Hasan b. Salih, Ebu Eyyub, Sistani, Ömer b. Dinar, Ahmed b. Hanbel'in, İmam Cafer'den hadis naklettiğini vurgular.

Şii ve Sünni hadis külliyatının oluşumunda temel diyebileceğimiz büyük imam, İmam Ca'fer de babası ve dedeleri gibi hilafet elimden gitmesin diyenlerin koltuk sevdası uğruna şehit edilmiştir.

Mansur Devaniki tarafından hazırlatılan zehir içirilerek, kameri 148 senesinde Şevval ayında zehirlenmiştir. Mübarek kabri, dedesi İmam Zeynelabidin ve babası İmam Muhammed Bâkır'ın yanında Baki Mezarlığı'ndadır. 

Allah şefaatlerinden ayırmasın.

 

 

İmam Musa Kazım (a.s.)

Nasp edilmiş imamların yedincisi İmam Musa bin Cafer, yani İmam Musa Kazım'dır.

İmam Musa Kazım, İmam Cafer es'Sadık'ın oğlu ve İmam Rıza'nın babasıdır.

Meşhur lakabı Kazım, karşılaştığı eziyetlere ve kötü muameleye rağmen öfkesini yutabilen demektir.

İmam Kazım dört yaşında iken yıkılan Emevi devletinin yerini alan Abbasiler, din kisvesine bürünmüş, hilafeti ellerine geçirmiş ve Ehl-i Beyt soyuna madden ve manen en ağır baskıları yapmaktan geri durmamışlardır.

Ehl-i Beyt'in değişmez kaderi, çile, eziyet ve meşakkat hayatları boyunca onları gölgeleri gibi takip etmiştir.

İmam Musa b. Cafer, ömrünün on yıla yakın bir zamanını hiçbir haklı gerekçe gösterilmeden atıldığı zindanda geçirmiştir.

Zindanda geçen günleri de dahil olmak üzere, mübarek zamanları her an ibadetle ve insanları Hakk'a (cc) davetle geçmiştir.

Zindan günlerinde, yanına girebilen kişilere ders vermiş, sorulan soruları yanıtlamıştır.

İmam'ın zindana atılması, İmam'ın kardeşi İsmail'in oğlu Ali'nin raporları ile olmuştur.

İmam, Ali bin İsmail'in O'na ihanet edeceğini biliyordu. O'nu ikaz etmiş, ancak buna rağmen şahadetine vesile olacağını bildiği için Resululah'tan gelen bir hadise binaen, O'nun ömrünün kısalması için para vermiştir.

Ali bin İsmail, Harun Reşit'in İmam hakkındaki sorularına, "Doğudan ve batıdan ona para gelir, daha yakın zamanda Medine'den 30 bin dinar ödeyerek bir çiftlik aldı, çiftlik sahibi dinarları beğenmeyince, başka dinarlarla borcunu ödedi" şeklinde rapor verdi. 

Bu rapor karşılığında Harun Reşit, Ali bin İsmail'e 200 bin dinar ödeme yapılmasını emretti.

Ancak, Ali bin İsmail bu para kendine gelmeden can verdi.

Halife Harun, hilafet makamını elinden alacak endişesiyle O'nu hapsetmeye bu rapordan sonra karar vermiştir. 

Rivayete göre Harun Reşit, Hz. Peygamberin kabri başında, "O'nu hapsetmek istiyorum. Çünkü O, senin ümmetin arasında ikilik çıkarıp kanlarını dökmek istiyor" demiştir.

İmam Kazım'ın zindandaki yılları için yorumu ise şöyledir:

"Allah'ım! Sen de biliyorsun ki, ben daha iyi ibadet yapabilmek için Senden uygun yer istemiştim. Bana bunu nasip ettiğin için Sana şükürler olsun."

Zindanda o kadar uzun secdeleri olurdu ki, sabah namazından öğle ezanına kadar secdede dua ediyordu."

Hilafetle iktidarın birbirinden ayrıldığı süreçlerden olan İmam Kazım döneminde Harun, iktidarı için O'nu hapsettiğini gizlemiyordu.

O'nu hapis tutan nöbetçiler Halife Harun'a, 'seninle ilgili hiçbir kötü duası ve hali yoktur, neden halen zindanda tutuyorsun' dediklerinde Harun Reşit, "O'nu bırakamam. Bunun böyle olması gerekiyor, bundan başka çare yoktur" itirafını yapmıştır.

Nasp edilmiş imama biat yerine halifeye inanmanın yanlışları, masum imamlar tarafından devamlı ikaz edilmiştir.

Ancak aşağıdaki örnek, halifeyle ilişkilerdeki ince ölçüyü de ortaya koymaktadır.

Safvan b. Mahran-ı Cemal, İmam Kazım'ın huzuruna geldiğinde İmam şöyle buyurdu:

"Ya Safvan, bir işin dışında, diğer işlerin iyi ve güzeldir."

O nedir Ey Resulullah'ın oğlu?

İmam şöyle buyurdu: "Develerini Harun'a kiraya vermen."

Safvan, "O'nun geziye çıkması, ava gitmesi ve benzeri işleri için kiraladım. Hatta kendim bile işe karışmadım. Bu iş için bir hizmetçi tuttum" dedi.

İmam buyurdu ki: "Develerini ona kiraya vermen sence doğru mu?"

Safvan, 'evet' dedi.

İmam, "Kira süresi bitinceye, develerin sana geri verilinceye kadar, hayatta kalmasını ister misin?" diye sordu.

Safvan, 'evet' dedi.

İmam, "Onların yaşamasını, hayatta kalmasını isteyen herkes onlar gibidir" dedi.

Babaları İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer'in (as) oluşturduğu Ehl-i Beyt mektebi, O'nun döneminde korunmuş ve geliştirilmiştir. 

İmamiyye fıkhının birçok konudaki görüşü İmam Kazım'dan gelen hadislere ve rivayetlere dayanır.

İmam Musa b. Cafer, Ehl-i Beyt mektebinde pek çok değerli insan yetiştirdiği gibi, kendinden sonraki nesillere dev bir kültür mirası da bırakmıştır.

Yaklaşık bin sayfalık, üç cüzden oluşan Müsned'i, akaid, tarih, eğitim, ahlak, şeri hükümler, dualar ve ziyaretler hakkında bilgilerin yanında; münazaraları ve talebelerinin değerlendirmeleri de yer almaktaydı.

Emeviler ve sonrasında kurulan Abbasilerin Ehl-i Beyt imamlarını ve onların takipçilerini eziyetle, zulümle baskı altında tutma gayretleri ile yalan hadis uydurma çabaları, esasen Ehl-i Beyt'in, vahyin membaından yayılan İslam nurunu gizlemek içindi.

Ancak İmam Musa Kazım ile başlayan ve sonrasında devam eden Ehl-i Beyt üniversitesi engellenememiştir. 

Üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarının İslam'la şereflenmesi, bu mübarek İmam'ın soyundan gelen Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli eliyle olmuştur.

İmam Kazım, şehit edildiğinde 55 yaşındaydı. Allah şefaatlerinden ayırmasın.

Tüm MAKALELER