Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Allâhümme salli alâ şefîu zunûbinâ Muhammedin ve alâ âli şefîu zunûbine Muhammed. Allâhümme salli alâ tabîbi gulûbinâ Muhammedin ve alâ âli tabîbi gulûbinâ Muhammed. Allâhümme salli alâ eşrefi mahlûkâtike Muhammedin ve alâ âli eşrefi mahlûkâtike Muhammed. ve alâ âlihi ve sahbihî vessellim.
Burada şimdi müridin bazı hâllarından bahsedeceğiz inşaallahu Teala. Mürit, dersine biraz çalıştıktan sonra evvela şeytan o dersi yaptırmamak ister. Bakar ki dersi yapıyor; bu sefer kendinin huzurunda, rabıtasında görünmeye başlar.
Kalp dört kapılı bir ev gibidir. Birinden rahmânî girer, birinden şeytânî girer, birinden nefsânî girer. Rahmânî, şeytânî, melekî, nefsânî bunun dördü birbirini takip eder; birbirine mani olmaz. Rahmânî girer, nefsânî girer, şeytânî girer, melekî girer. Mürit olgun değilse bunların hangisinin geldiğini bilemez, ağzına geleni söyler, öylelikle helâke gitmesine sebep olur.
Eğer yine devam ediyorsa rüyasında gösterir. Rüyada çeşit çeşit hâllar gösterir, şeytânî olaraktan kendisine ilim verir. Söylediği sözler çıkmaya başlar. Söylediği sözler bazı çıkmaya başlar, bazı işler görülmeye başlar. Herhangi bir harikuladeler zuhur eder. Mesela “Bu nasıl zuhur eder?” diyeceksiniz. Musa (a.s.) doğmazdan birçok seneler evvel Firavun, Musa (a.s.)’ın doğacağını bildi, onun için oğlan çocuklarını kestirmeye başladı. Musa (a.s.) doğmamış, doğacak olan Ulu’l Azim Peygamber, koskaca Ulu’l Azîm Peygamber (en büyük peygamberlerden olan) Ulu’l Azîm Peygamberin doğacağını biliyor, tedbir olaraktan da oğlan çocuklarını kestiriyor.
İbrahim (a.s.)’ın doğacağını Nemrut biliyor. O da aynı istidrac ilmiyle, aynı ilimle onlar biliyor. O da doğan çocukları kestirmeye başlıyor. Annesi onun için onu gidip bir mağarada, Urfa’nın o zamanda Urfa’nın uzak bir mesafesinde bir mağarada dünyaya getirdi; Şimdiki İbrahim (a.s.)’ın doğduğu yer. Bunun için her peygamberin işine karışmış, her evliyanın işine karışmış.
İbrahim (a.s.) önden gidiyor, İsmail (a.s.) arkadan geliyor; ikisinin arasına giriyor şeytan. İsmail (a.s.)’a: “Babana asi gel, gitme. Baban seni kesecek.” diyor. “Babam beni kesmez.” diyor, İsmail (a.s.) Şeytan: “Allah’tan emir aldı.” diyor. “Allah’tan emir aldıysa sen ne karışıyorsun? diyor, öyleyse kessin.” diyor. “Sen adam olmayacak mısın, gün görmeyecek misin, büyümeyecek misin, iş görmeyecek misin?” deyince ne ettiyse şeytanı yanından kovamadı, en sonunda yerden bir taş aldı, attı, vurdu, gözünü çıkardı. Kör şeytan dediği ondan kaldı. Onun için şeytanın bir gözü kördür. O şeytan gelemedi ona mani etmenin, olmanın için. Önden giden babası İbrahim (a.s.) arkadan gelen oğlu, ikisinin arasına giriyor. İkinci şeytan geldi, ikinci şeytana da bir taş vurdu. Ondan sonra üçüncü şeytan öğretti “Git, buna mani ol.” diye. Üçüncü şeytan geldi, bir taş da ona vurdu. İşte Şimdi hacılar üç yerde şeytan taşladıkları onun içindir. Allah şerrinden bütün ümmeti Muhammedi ve cümlemizi muhafaza etsin.
İblis, şeytan, adama çeşit çeşit şeyler gösterir; istidrâcen çeşit çeşit hâller gösterir. Rüya gösterir, kalbine doğdurur, kendinin kalbine doğdurur. Böyle gösterir amma sonunda helakine sebep olur.
Bu maneviyat ilmi bir ledün ilmi ki bunu bilen demez, o ilim kimde varsa onu saklar. Bir mücevher bulan, hazine bulan adamın gizli bir yere sakladığı gibi saklar, eğer o ilim varsa. Eğer bende var diyorsa muhakkak o yankesici gibidir. Yankesiciler de bizde çok para var diyor. Bizde şu var, bu var diyor; amma insanın parasını çalıp çarpıyor, onun gibi. Bilen demez, ne etsen demez. Diyen de bilmez. Niyazi Hazretleri der ki: “Bu Niyazi’yi ağlattığından da anlaşılır ki Ey Dost! Büyük bir ihsana kastin var senin.” Bu Niyazi’yi ağlattığından da anlaşılır ki Ey Dost! Büyük bir ihsana kastın var senin.” Yani Cenabı Hakk Teâla Hazretleri bir derece verecekse, büyük bir mükâfat verecekse muhakkak surette onu ona ağlatır. Onu ona bir iptila verir, bela verir, sıkıntı verir.
Bu yolda sıkıntı çekmeyen ilerleyemez. Belasız vuslatı cânan olunmaz, iptila çekmeyen ilerleyemez. Kurân-ı Kerimde âyeti kerime: “Vel cûi ve naksimu min’el-envâli vel enfûsi ve’s semerât” dediği dibi, korku verir, hastalık verir, çeşitli hâller verir, yokluk verir, rızk darlığı verir. Bunların birisiyle çilesini doldurur; öyle verir vereceğini. İbadetle alamaz, ibadetle sevap kazanılır, derece yükselmez. Derece yükselmenin için muhakkak surette iptila çekmesi lazım.